Olağan bir gün değildi aslında. Anlamam gerekirdi. İşaretleri yorumlamam gerekirdi...
Olağan bir günde evde, kendi yatağımda
uyanıyor olurdum mesela. Kendi kıyafetlerimi giyip, kendi sokağıma çıkar, kendi
muhitimde geziniyor olurdum. İşe gidiyor olmazdım hayır çünkü o ara
çalışmıyordum. Rutinim, sokakta gezmek, arkadaşlarımı görmekti o ara.
Ama sıradışı bir gündü işte. Eski arkadaşım
Burçe’de kalmış, onun kıyafetlerini giymiş, tanımadığım bir adamla buluşup,
tanımadığım bir mekana gitmiş, tanımadığım adamlarla birlikte yanmıştım. Ölmek
için güzel bir gündü!
...Değildi tabi. Öyle olduğunu düşünseydim,
bugün bu satırları yazıyor olmazdım. Ölmek için güzel bir gün değildi ve ben
ölmemeyi seçtim.
Diyorum ya, anlamam gerekirdi. Oraya gitmek
istemeyişimden, gittiğim anki “benim buradan çıkmam lazım” hissimden, “ne işim
var burada?” dememden, “neyse artık söz verdim. Öğlen olsun, günün diğer
yarısında giderim” dememden belliydi. Kaçmam gerekirdi oradan.
Kaçmadım... hayatımın en büyük hatası
mıydı? Hayatımın en büyük tecrübesi mi? Etrafımda bir sürü adam, silahlar
patlıyor, kovanlar uçuşuyor, bekleme salonundaki yapay çiçekler... Nedense ona
takılmıştı aklım. Şöyle demiyordum mesela: “atış poligonunda ne işim var?!” Hayır,
ben yapay çiçeklere takılmıştım; patlayan silahlar değil de, etrafımda yapay
çiçekler olması rahatsız etmişti beni.
Silahlar gerçek dünyaya aitti de sanki, plastik çiçeklerdi gerçekliği
bozan...
Saat 12.00’ye geliyordu. İçeriden haber
geldi, “diğer grup hazır”. Tamam, birazdan öğle yemeğine çıkarız, sonra ben
“gidiyorum” derim, bu macera da burada biter demiştim kıvılcımı gördüğümde.
Tavanda bir kıvılcım vardı, ne bileyim,
olur öyle sandım. Poligonda sık sık alev çıkıyordur belki de, ne bileyim… Çıkmıyormuş!
Elektrik kablosuna ateş etmiş biri, yanıyormuşuz, ne bileyim… Çantamı aldım,
yukarı kapıya koştum, kapıyı açacağız, çıkıp gideceğiz sandım, ne bileyim…
Önümde koşan adamın, hepimizin kaderini değiştireceğini ne bileyim…
Kaza durumlarında “panik yapmayın,
soğukkanlılığınızı koruyun” derler. Önümüzde koşan adam panikle kapı kulbunu
kırmasaydı, bugün bu satırları yazıyor olmazdım.
Çelik bir kapıydı. İçeri doğru açılıyordu.
Kulbu kırıktı. Alevler yukarı geliyordu. Barut tozundan dolayı yangın çok hızlı
büyümüştü. Ve biz ölüyorduk.
Yapacak pek bir şey yoktu. Bağırıp
ağlamanın faydası da… Sadece ölüyorduk. Duman arttıkça nefes almak zorlaştı.
Son hatırladığım, kafamı çantama sokmuş nefes alıyordum. Sonra…
Sonra sağıma soluma baktım, sakince “bir
takım tanımadığım adamlarla ölüyorum” dedim… “Baba yanına geliyorum” dedim bir
de; sonrası yok!
Gözümü açtım, rüyadan uyandım. Bu saate
kadar uyumuşum. Ne tuhaf bir rüyaydı. Ama nasıl olur ki? Hem ben neredeyim?
Allahım bu bir rüya değil mi? Balık gibi çırpınıyordum ambülansta, nefes
alamıyordum. Beni nereye götürüyorlar, yanımdaki kim, hiçbir fikrim yok.
Bir sonra hatırladığım sahne hastane odası.
Yanımda yatan bir adam var, tanımıyorum. Ayakta gezen adamlar var, tanıyorum,
bizim poligondan. Çok ağrım var, onu biliyorum, sedyede yatarken ellerimin,
parmak uçlarımın acısını hissediyorum en çok. Parmak uçlarım sedyeye değerken
acıyor. Ellerimi kaldırmak istiyorum, kaldıramıyorum. Hemşireye seslenmek
istiyorum, seslenemiyorum. Kısık sesimle, yanımda yatan bıyıklı adama “bana
hemşireyi çağır” diyorum. Hemşire geliyor ve ben annemin numarasını veriyorum.
Sonra hemen vazgeçip “kardeşimi ara” diyorum, annem korkmasın. Aradan kaç
dakika geçti, Ceki ne zaman geldi bilmiyorum. Hatırladığım tek şey Ceki’yi
kapının eşiğinde gördüğüm an. “iyiyim, yalnız değilim, ailem burada artık”
dediğim anı hatırlıyorum. Sonrası bulanık…
Işsiz olduğum bir dönemdi. Allah biliyor
ya, iş arıyor da değildim. Hele ki bu tercüme işini… Boşta olduğumu bilen
arkadaşım Şeli “Cessi” dedi, “bizim Pazartesi- Perşembe İngilizce bilen birine
ihtiyacımız var, tercümanlık yapmayı düşünür müsün?” Ne yalan söyleyeyim,
düşünmüyordum. Hiç de hevesim yoktu. Başıma gelecekleri mi hissetmiştim ne?!
Kız “cv’ni gönder bana” dedi, istemesem de peki dedim. Istemiyorum ya, mail
gitmiyor. Cv’ni göndermedin dedi, mail gitmemiş, evren de istemiyor bu işin
olmasını. Ancak kaderden kaçış yokmuş, neticede o işi aldım ve bir güzel
yandım!
Ömrümde ilk ve tek poligon ziyaretimdi.
Benim ne işim olur poligonda?! Şöyle olur; tercümanlığını yapacağım adamla,
Ephraim’le tanışma toplantısı yaptık. Ben Şeli’nin teklif ettiği gibi
Pazartesi- Perşembe günleri arası tercüme yapacaktım. Ancak Ephraim, “yarın bir
iş var, istersen yarın gel birbirimizi deneyelim, eğer ikimiz de memnun
kalırsak Pazartesi- Perşembe günleri arasındaki işi sana veririz” dedi ve
böylece yangının çıkacağı gün benim poligonda olmam için kader ağlarını örmüş
oldu.
İş, güvenlik firması elemanlarına atış
eğitimi vermekti. Eğitimi veren adam Türkçe bilmediği için ben İngilizce-
Türkçe tercümanlık yapıyordum. Sabah bir gruba, öğleden sonra başka bir grup
insana eğitim verilecekti. Zaten ne olduysa o öğle yemeğinden hemen önce oldu.
O kıvılcım biraz gecikseydi, ben öğle yemeğine çıkmış, bir daha da poligona
dönmemiş ve yanmamış olacaktım.
Kıvılcımı ilk gördüğüm andan, dumandan
nefes alamayıp düşüp bayıldığım ana kadar kaç dakika geçtiğini bilmiyorum. Olsa
olsa 5-6 dakikadır.
Kendi yazdıklarımı okuyunca roman gibi gelen bu hikaye, benim hayatım. Ne kadar da tuhaf, sanki hiç yaşanmamış gibi...
Hayat, bir olasılıklar zinciri. Hangi kibriti çekip ne tarafa gideceğin, tüm hayatının akışını değiştiriyor, kontrol edemiyoruz bazen. Önemli olan, ne olduğu değil, olan olduğunda nasıl davrandığın galiba. Hayatta bazen sorunlar olacak. Peki sen bu sorunları nasıl göğüsleyeceksin? İşte asıl konu bu.
Ben ekrana bakıyorum, ekranda cursor yanıp sönüyor son 5 dakikadır, kafam dalmış gitmiş bir yerlere. Kendime geliyorum, cursor hala göz kırpıyor bana. "Hadi yaz artık birşey ama" diyor sanırım. Elimden bu kadarı geliyor senin yazdıklarının üzerine. Ha bir de şahanesin, onu yazmazsam cursor beni kovalar diye düşünüyorum :)
ReplyDeleteyaaa <3 çok teşekkür ederim, utandım
DeleteHayatımda gördüğüm en güçlü kadının "sen" olduğunu öğreten olaylar zinciri... Melekler geç kalmış ama sonunda yanına gelmiş, seni bizlerden almamışlar. Çok yaşa sen!
ReplyDeletecanım benim <3 çok teşekkür ederim güzel sözlerin için, bir tanesin
DeleteYazının devamını yazmaya karar verseydin, bu sorunlarla bilincin yerinde değilken bile ne kadar cesurca ve kararlı bir şekilde göğüs gerdiğinden, o olaydan sonra ilk defa dışarı çıktığında yüzündeki gülümsemenin ne kadar anlamlı olduğundan bahsetmen gerekirdi diye düşünüyorum.
ReplyDeleteGeriye bakıp da tarihi ve kaderi birbirine bağlayıp, bir çok insandan olması gereken sitemlerin yerine büyük bir sakinlikle böyle yorumlamış olmanı ne kadar takdir ettiğimi bilemezsin.
O olaydan sonra ilk defa dışarı çıktığımda sizde geçirdiğim akşamı, hastaneye pizza getirmeni, senin ve karıcığının sevgi ve şefkatini hiç ama hiç unutamam...
DeleteEğer birgün ilham almam veya cesaretlenmemi sağlayacak birini düsünmem gerekecek olursa listemde ilk sıradasın sayın Mitrani.Bu yazdiklarinin daha cok kimseye ulaşması dileğiyle.
ReplyDeleteOnurGuldur
Hep buradayım, biliyorsun değil mi? :)
DeleteOkudugumu ve cesarsetini alkisladigimi bildiren bir mesaj yazmak istedim ama ne yazsam sacmaymis gibi geliyor okuduklarimin uzerine. Hayattan disari bir cikip bakip gelmissin. Iyi ki de burda bizimlesin hala.
ReplyDeletebir bakıp geldim galiba cidden Sevimcim, çok güzel bir tabir bu... çok teşekkür ederim
Deletene iyi yaptın da yazdın, kelimelerin şifa olsun Ces, yazdıkça aksın gitsin zor anılar. ne büyük cesarete sahip ne güçlü kadınsın. Hayat sana daha güzellerini getirsin.
ReplyDeleteher birinizin yorumları ve desteği bana cesaret verdi, çok teşekkür ederim Cellacım, iyi ki siz de okudunuz ve tabi iyi ki o dönem benimle oldunuz... ♥️
Delete♥️♥️♥️
ReplyDeleteAylincim :) ♥️♥️♥️
DeleteIlk kez duydugumda senden bu anlari gecelerce ruyama girmisti. Bir hayat bu kadar pamuk ipligine bagli olabilir miydi? Gunlerce ruyamda ben vardim o kapinin ardinda..sen.. tanidigim en cesur insan, en guleryuzlu, en iyi... en sevdigim... hayat iyilikler ve guzellikler cikarsin dilerim karsina.. seni cok seviyorum
ReplyDeleteduygulandırdın beni çiğdemim, ben de seni çok seviyorum, iyi ki varsın hayatımda
DeleteÇok güzel bir yazı Cessi. hep yaz , hep okuyalım. Çok duygulandım
ReplyDeleteçok teşekkür ederim :) ismin görünmüyor ama belli ki tanıdık biri :)))
ReplyDelete