Tuesday, September 25, 2018

Doğum Sancısı Devam

İnsanlık için küçük, kendim için büyük değişimler yaşadığım bir dönemden geçiyorum. O kadar korkuyorum ki, nefes alamıyorum. Nefes alamadığımı fark ettikçe "Cessi sakin ol, en kötü ne olabilir ki?" diyorum. En kötü ölebilirim. İçimden otomatik olarak çıkan cevap bu. Oysa bir yere öldüğüm yok.
Şehir beni boğuyor, doğaya kaçıyorum. Doğa beni boğuyor, şehre dönüyorum. Kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum. Bu aidiyetsizlik beni yoruyor. Oysa mekanlara ait olmak ne ki? Ve şart mı?.. Bilmiyorum, bugüne kadar bu ezberle yaşadım. Ve "Buraya veya oraya ait olmak ne ki? Bir yere ait olmak şart mı?" diye sorulduğunda fark ettim bunu... Demek herkes benimki gibi değil, demek insanlar, yerlere ait hissetmeyebiliyorlar, demek bu "arada kalmışlık" hissi bana ait.
Her şey bir tekrar gibi geliyor bazen, detaylı göremiyorum. Doğada benim için her şey bir süre sonra yeşile dönmeye başlıyor mesela, "ne güzel yerler, değil mi?" dendiğinde "yeşil, yeşil, yeşil... dün gördüğümüz yerden çok da farkı yok" diyorum... Doyuyorum çünkü. Hatta taşıyorum. Dünyanın en güzel müzesinde gezerken 1-2 saatin sonunda doyup, eserleri görememeye başladığım gibi. Sadece doğada değil, her yerde böyleyim ben.
Ama konumuz bu değil. Konumuz aidiyet. Ve aidiyet denen şey, sadece mekana ait olmakla sınırlı da değil. Başka bir şey bu. Belki de genetik miras. Yahudilerin ezelden beri oradan oraya kovulmasıyla, tekrar bir hayat kurup, tekrar dağıtılmasıyla ilgili. Sürekli sofra koyup kaldırmak gibi, tekrar tekrar tekrar... Sen tam kendini "tamam artık buralıyım" zannederken, "öteki" olmak gibi, ve aslında belki de hiçbir zaman oralı olmadığın, oldurtulmadığın, sadece senin öyle sanman gibi. Ve tam da bu nedenle yaşadığın kalp kırıklığıyla, hep bir yerlere ve birilerine ait hissetmeye özlem duymak gibi.
Ve yine tam da bu nedenle hiçbir zaman tam anlamıyla anın tadına varamadım ben, ne doğada, ne müzede, ne orada, ne burada. Çünkü hep bir panik vardı içimde, hep bir "ya kovulursam" korkusu, "arkamdalar mı acaba" tedirginliği. Bu şiddette değilse bile, ve günlük hayatın içinde değilse bile, minik bir paranoyayla yaşamaya alışığızdır biz azınlıklar hep. Ya da belki bu da bana ait bir histir, kendi toplumuma da ait değilimdir belki, kim bilir...

No comments:

Post a Comment